19 Ağustos 2013 Pazartesi

Gizmo'nun Hamilelik Günlüğü 15. ve 16. Haftalar

Merhabalar, 

Gecikmeli olarak yazıyorum iki haftayı da birlikte... Yazamadım çünkü ayıptır söylemesi tatil koşturmacaları içindeydik pek sevgili kocacım ve karnımdaki minimini bebekimizle birlikte :)

15. Hafta başındaki tatilimize bayramdan bir kaç gün önce, Eriklideki babaannemizin yazlığında babaannemiz ve halamızla birlikte başladık. Bizim  (artık büyük nokta) karnımın da azcık şişmiş olmasıyla birlikte daha şimdiden çok sevilmeye başladı bile, bir sürü kıyafeti bile hazır, sevgili halamız tarafından... Mide bulantılarım da artık kalmadığı için kendimi gayet iyi hissettim. Erikli'nin denizi  de Ege denizidir bu arada ve müthiştir, balıklarla birlikte yüzersiniz, denizin dibini göre göre... Ama biraz serindir tabiki, hele bu sene bana Marmara denizi bile soğuk geldiyse bu su böbreklerimi donduracak soğukluktaydı bana göre :) Bu yaz hamilelikten dolayı vücut sıcaklığımın yüksek olmasından belki de, denize girmek bana işkence gibi geliyor resmen : ( suya çığlık çığlığa giriyorum hep ...

Bayramda da Eriklideydik, yaz tatilinde bayram ayrı bir güzel oluyor herkes denizde mayolarıyla bayramlaşıyor ne güzel, kıyafet, saç, makyaj derdi yok kimsede ;)) Bol bol yürüyüş yaptık, her gün günlük şişe sütlerden içmeye devam ettim, mide yanmasından çok şikayetçiydim ve süt; mide yanmasının baş ilacı kesinlikle !! Bütün nefes borumun yandığını hissettim sürekli ve yediklerime dikkat ettiğim halde her gece midem yandı ve sadece kocacımın hazırladığı  ılık süt anında geçirdi, kendim ısıtınca geçmedi ne gariptir ki  ;P 
Ve benim meşhur bitmeyen kabızlığım hala devam ediyor, doktora gittiğimizde ilk söyleyeceğim şeylerden biri...

16. haftaya girmeme az kala hem sevgili bir zamanlar incecik olan (4 ay kadar önce) belime veda etmek ve biraz sevimsiz bir ağrıyla tanıştım. Eriklideki tatilimiz bitmeye yakın bu sefer de önümüzde bizi bekleyen 4 günlük bir Prag tatiline hazırlanmaya başlamıştık ki, sağ kasığımda bir ağrı hissettim, ağrı yine sağ tarafımda karnıma doğru devam ediyordu. Pek önemsemedim ama bedenim bana " biraz yavaş ol, sen hamilesin " demeye başlamıştı bile...Ama ben o an yıllardır hep merak ettiğim Prag tatilinin merakı içindeydim ki...
Gitmede bir kaç gün önce hafif bir sızı hissettim ama biraz dinlenince birşey kalmıyordu. Ta ki Prag'a gidene kadar... Salı günü daha uçak kalkmadan başladı hamilelik maceralarım :)

Bizim noktanın bir huyunu öğrendik ki bu aralar, babasıyla yedikleri içtikleri, sevdikleri, sevmedikleri bu kadar aynı olamaz... hamileliğim boyunca çok sevdiğim halde hiç tatlı yiyemedim, çünkü babası tatlı hiiiiççç sevmez, hamur işini pek sevmezdim ama mideme de iyi geldiği için hamur işlerini bir güzel lüplettim, çünkü babası bayılır hamur işine daha bir sürü örnekler... ama en bariz olanı uçaktan önce oldu ve babasının sevmediği şeyleri yiyip içmemem gerektiğini tamamen öğrenmiş bulunuyorum. Uçaktan önce, hamileyken henüz hiç içmemiş olduğum ama normalde severek içtiğim portakal suyundan 2 bardak içtim ne güzel, ama babası demişti ki içerken, "ben hiç sevmem portakal suyunu, hep midemi yakar", aa dedim ben bayılırım, neyse efendim içtik biz uçağa bindiiikkk... Daha uçak kalkmadan benim bir midem kalktı o portakal suyundan, bütün yaptığım kahvaltıyı çıkardım, o da son anda yetiştim her yeri batırmak üzereyken, önce kendi koltuğumun önündeki kusmuk kese kağıdına, sonra kocacımınkine sonra da yanımızdaki İngiliz kızcağızın uzatmış olduğu elimizde kalan son kese kağıdına :)) Açıklama yapmak zorunda kaldık belki rahatsız olmuştur diye ama kızcağız zaten bişey sormamıştı, bizim Türklerde var o herşeyi sormak, merak etmek... Sersemlemiş olmakla birlikte uçakta kalktı o sırada tabi, bu seferde koltuklar bana çok sıkışık geldi ve kısa süreli bir bayılma hâli geçirdim...Ah yavrucum babacığının beni nasıl sakinleştirdiğini ve nasıl sabırla kusmuklarımla uğraştığını görmeni isterdim. Neyse ki ağlaya zırlaya sağ salim yere indiğimizde kendime gelmiştim birazda olsa... Prag'da çok güzel serin bir hava bizi bekliyordu çünkü...

Prag tatilini eğer seyahat blog'u yazıyor olsaydım uzuuunn uzunn anlatırdım ama yine de özet geçmek gerekirse, öncelikle Prag'ı çok sevdik ve çok beğendik... Roma'ya gitmiştik geçen yıl, oraya da aşıklar kenti derler ama Prag kesinlikle daha romantik ve daha bir aşıklar kenti... Tahta oyuncakları, kuklaları, cadıları ve biraları meşhur, her sokağın köşesindeki oyuncakçılarda, kukla dükkanlarında kendimizi kaybettik. Ve beyaz/sarı Çek çocuklarına bakmaktan bir hal oldum onlarda benim gibi esmere bakmaktan :) bu kadar güzel çocukları olur mu hepsinin yahu, o kadar çok baktım ki, civciv sarısı bir çocuk çıkabilir benden (ki sarışın olsun istiyorum) babasının da sarışın katkılarıyla :) Prag'da yerlilerinden az insan var ve o kadar turist olmasına rağmen yine de kargaşa yok ve insanlar çok nazik. Küçük bir yer Prag, bizim de bol zamanımız olduğu ve kasığımdaki kramplarda gittikçe daha çok acı verdiği için sürekli dinlenerek devam ettik gezmeye... Ama gezerken artık baktık ki dinlenerekte geçmiyor bu ağrılar, doktorumuzu aradık, bir fitil kullanmamı önerdi ve bol bol su içmelisin dedi, eğer çok fazla ayakta kalıp yorulduysam kramp girmesi normalmiş ama yine de görmesi lazımmış beni tabiki... Haftaya zaten randevumuz olduğunu o zaman görüşeceğimizi söyleyerek ama yine de kanama ya da herhangi birşey olursa haber vermemizi tembih ederek kapattık telefonu...

Prag, her ne kadar kramplar girse de :) bizim için özel bir yer oldu, bebeğimize, minik noktamıza, oradan ilk oyuncağını almış olduk ve karnımda oraları gezdi, hissetti, göremedi ama sokak müzisyenlerinin çaldığı o süper klasik müzik parçalarını dinlemiş, bizim konuşmalarımızı, değişik dilde konuşan insanları duymuş oldu daha karnımda bile ne kadar şanslı bir çocuk ;) Ama çok fazla hareket ettiğimden sanırım 2 haftadır hiç hissedemedim hareketlerini... Son Prag günümüz de sevdiklerimize küçük hediyeler almakla geçti ve aklımızda, gözümüzün önünde hala Prag görüntüleriyle hiç dönmek istemeyerek kalabalık İstanbul'a geri döndük.

Daha doğrusu tekrar anneanne/dede yazlığına geldik hafta sonu dinlencesine, havaalanına bizim evden daha yakın olduğu için... Kalktık sabah kahvaltı yaptık hiçbir şeyim yoktu, sonra birden tuvaletin önünde başım dönmeye başladı ve anneme zor diyebildim gel beni tut diye, o sırada kocacım Barbaros'ta geldi beni düşmek üzereyken tuttular, kendimden geçmek üzereydim ama duyabiliyodum yine etrafımdakileri, iyimisin diye soruyorlar, gözümü açamadan kafamı sallayabiliyorum sadece. . Tansiyonuma baktılar 10/6 aslında çok düşük değil ama kalp atışım inanılmaz çıktı tam 147 atıyordu... Korktular tabi ki, Barbaros hemen doktorum Gökmen Bey'i aradı, telaş yapmamalarını, beni sol tarafıma yatırmalarını ve hemen kola içirebileceklerini söylemiş, galiba yorgunluğun acısı o an çıktı asıl... 1 saat sonra kendime gelebildim biraz ama bütün günümü yatıp dinlenerek geçirdim. Bazen hamile olduğumu unutuyorum diyorum ya daha doğrusu vücudumun değiştiğini, daha çabuk yorulabildiğimi unutuyorum. Bundan sonra dikkat ediyorum ama daha çok dikkat edeceğim hem bebeğim hem kendim için...

Aslındaaaa bu haftanın en önemle beklediğimiz konularından biriyle bitirmek isterim yazımı :)   Önümüzdeki hafta yani 17. Haftamın içindeyken ben, bizim bu aralar sakin zıpzıpımızın cinsiyetini öğreneceğiz ; ) O yüzden hepimiz ve herkes çok heyecanlıyız. Bizim nokta acaba kız mı ? Erkek mi ? Bakalım kendini gösterecek mi?

Minik noktama buradan bir anne notu düşmek isterim: Şuan bizim için sadece bir bebeksin. Kız da erkekte olsan benim için hiç farketmez ki zaten, sadece odanı ve kıyafetlerini ona göre ayarlayacağız o kadar ama kız olsan da herşeyini pembe ya da erkeksen eğer her şeyini mavi yapmayacağız :)  Seni seviyoruz sadece o kadar...Tek istediğimiz sağlıkla ve zamanında gelmen...


İki haftalık fotoğrafımla ilgili bir not: Fotoğrafımdaki mekan Prag’da kaldığımız süper rahat ettiğimiz otelimizde çekilmiştir.


Sevgiler,

Zıpzıpın, minik noktanın, bebekin annesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder